?>
Aydın'a iz bırakanlar
Cengiz YÖRÜK; Hikâye Yazarı (Yörük Ali Efenin oğlu)
Bu haftaki yazımı, Kadim Aydın şehrinin Yunan işgalinden kurtulmasında kendi hayatını hiçe sayan kahramanlarından Yörük Ali Efenin oğullarından dostum ağabeyim merhum Cengiz Yörük’e ayırdım.
1928 yılında Aydın’da doğdu. Türk Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Yörük Ali Efe’nin oğludur. Ortaöğrenimini İzmir’de Namık Kemal Lisesi’nde tamamlayan Cengiz Yörük, bir süre Aydın’da ticaretle uğraştı. Daha sonra İstanbul’a giden Yörük, burada bir reklam ajansı kurdu ve ölümüne kadar bu reklam şirketinin yöneticilik görevini üstlendi.
Edebiyata sevgisi, Ortaokul ve Lise yıllarında başladı. Ticaret Lisesi Mezun olmuş, İlk hikâyesi 1951 yılında Varlık Dergisinde yayınlandı. Daha sonra Varlık, Yeditepe, Türk dili dergilerinde... İlk kitabı Yoldaki Taşlar, 1954’de Yeditepe Yayınları arasında yer aldı. 50 yılı aşkın bir süre Hikâye yazarlığı yaptı. 1966 yılında yayınlanan Çölde Bir Deve adlı kitabı ile “Sait Faik Hikâye Ödülü”nü kazandı.
Üçüncü kitabı Yalnız Kalanlar 1967'de yine Yeditepe tarafından yayınlandı. Cengiz Yörük’ün birçok hikâyesi, İngilizce, Fransızca, Almanca ve Rusça gibi dillere çevrildi. Yurt içinde ve yurt dışındaki antolojiler de yer aldı. Şimdi de, Kurtuluş Savaşı ve öncesini içeren bir roman üzerinde çalışmaktadır. Cengiz Yörük 1959 yılında İstanbul’a yerleşti. Dr. Nermin Yörük ile evliliğinden Seyide ve Feride adında iki kızı dünyaya geldi. Rahatsızlığı nedeniyle 2008 yılında vefat eden Yörük'ün cenazesi Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verildi. Evli ve iki çocuk babasıdır.
Rahmetle andığım güzel insan değerli ağabeyim Cengiz Yörük’le tanışmamı anlatan Aydın Eski Eserleri Sevenler Derneğinin çıkardığı AYDIN…AYDIN adlı Bültenin Yıl:1 Sayı:5 Temmuz-2004 sayısında yazdığım Bir Açılış, Bir Tanışma adlı yazımı burda aynen aktarıyorum.
Yeni emekliye ayrıldığım günlerde, yılların verdiği alışkanlıkla, sabahları erken kalkıyordum. İş, güç olmayınca canım sıkılıyordu. Restoran sahibi arkadaşım, "iki günlük işinin olduğunu" bu günlerde işine bakmamı istedi. Bu isteği severek kabul ettim. Ertesi günün muhteşem geçeceğini ve çok değerli biriyle tanışacağımı hissettim, içim kıpır kıpır bir biçimde dükkândaki; eşyaların yerlerini, fiyatları ve hizmet biçimini öğrenmeye çalıştım.
07 Haziran 2001 Perşembe günü saat 15.00 civarında çiçek pasajından içeriye çok şık giyinmiş bir beyefendinin girdiğini gördüm. O'nu izlemeye başladım. Sanki "bana iyi bak" der gibiydi. Bende uyanan ilk izlenim," bu bey İstanbullu olabilir" oldu. Fakat adım atışlarını bakınca, bu düşüncemden vazgeçtim. Bu yere basışlar gururlu, otoriter ve Aydın toprağının yabancısı olmayan basışlardı. Düşüncelerimden sıyrılarak "efendim hoş geldiniz" dedim. 0 sadece bana gülümseyerek, "iyi günler" dedi, yürüyüşüne aynı şekilde devam ederek pasajdaki işyerlerini süzerek sonuna kadar ilerledi ve geri döndü.
Bu arada ben hala beyefendinin nereli ve kim olabileceğini düşünüyordum ki, aniden ertesi gün (08/06/2001 Cuma günü) Yenipazar 'da Yörük Ali Efe'nin Müze olan evinin açılışının yapılacağı aklıma geldi. Tabi Eski Eserleri Sevenler Derneği olarak Efe'nin evinin müze haline getirilmesi, mezarının temizlenip onarılması için yazışmalar yapmış ve sonucunu görmek, arkadaşlarla görkemli açılışa katılmak üzere sözleşmiştik. Ben de hemen işletmeci arkadaşı aradım ve" yarın yarım gün işimin olduğunu" bildirdim.
Bu arada gözlerim beyefendiyi takibe devam ediyordu. Kendi kendime tekrar düşünmeye başladım. Açılışa Kültür Bakanı İstemihan Talay ile üst düzey bürokratların ve profesörlerin katılacağı, civar vilayetlerden ve Ankara'dan birçok misafirin geleceğini hatırladım. Beyefendi benim bulunduğum işyerinin yanına yaklaşmaktaydı. Ben tekrar bir atak yaparak önüne geçtim.(Emekliye ayrılmış Aydınlı bir üst düzey bürokrat olabileceğini varsayarak),"beyefendi buyurun size nasıl yardımcı olabilirim, birini veya bir işyerini mi arıyorsunuz ?" diye sordum. Durdu bana tekrar gülümseyerek baktı, "anlaşılan senden kurtulamayacağım, bari yanında biraz soluklanayım" dedi. Ben de "başım üstüne efendim şeref verirsiniz dedim. Buyurun şöyle serin yerde oturun" deyip sandalyeyi çektim. Kendisi gerçek bir beyefendi olduğunu teyiden teşekkür ederek oturdu. Hemen "çilek var mı" diye sordu. "Aydınca" diye bir işyerini aradığını bu pasajda olması gerektiğini ve sahibini tanıyıp tanımadığımı sordu. Ben de "tabi efendim, Aydınca’ nın sahibi arkadaşım olur ismi İbrahim Karataş'tır, siz soluklanın ben kendisine ulaşır ve yarın burda olmasını sağlarım." ayrıca çilek yurdundasınız. Aydın 'da çilek olmaz mı dedim.
Kendisine aklımdan geçen düşüncelerimi harfiyen anlattım, bana" hele gel yanıma otur, nerelisin böyle hin düşüncelerle kafanı yoruyorsun" deyince ben de "Diyarbakırlıyım" dedim. Beyefendi, "kendimi tanıtayım ben emekli öğretmen Cengiz YÖRÜK" dedi. Tabi benim ilk aklıma gelen öykücü yanı. Elini öperek "hocam bir kitabınızı okumuştum" oldu. Bir soru sordu. Düşündüm. Bulamayacağımı anlayınca "oğlum yarın Aydın' da ne var neler olacak?" diye sordu. Ben de saf saf Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Yörük Ali Efe'nin müze olan evinin açılışı olduğunu, benim ve arkadaşlarımın da katılacağını hatırlattım, bunun üzerine benim, diğer yanıtlayamadığın yanım da o kahramanın oğlu olmamdır," demesi üzerine bir kez daha eline sarıldım. Samimi ve sohbetimiz daha koyu bir halde devam etti.
Ertesi gün saat 10' da aynı yerde buluşup Yenipazar' a Milli Mücadele Kahramanı Yörük Ali Efenin evinin açılışına (ayrı araçlarla) gittik. Yenipazar' a vardığımda ben afalladım kaldım, mahşeri bir kalabalık vardı. Dışarıdan civar il ve ilçelerden vatandaşlar ve protokole dahil Milletvekilleri, valiler, kaymakamlar akademisyenler, hepsi o görkemli açılış anını bekliyordu. Methiyelerle dolu konuşmalardan sonra bakan tarafından evin açılışı gerçekleşti. Yaklaşık iki bin kişi vardı. Beni o kalabalıktan başta Efe'nin kızı Asmin Kavas’ın hemşerim Ziya Gökalp’ın Yörük Ali şiirini okuması da duygulandırdı. O günün anısına özel yapılan kadife kılıf içinde üzerinde Yörük Ali Efe yazılı kalem dağıtıldı ama maalesef o an o kalemden alamadım. Buruk olarak oradan ayrıldım. Daha sonra aynı mekânda (Çiçek Pasajı'nda) hocam Cengiz Yörük’le buluşup sohbetimize kaldığımız yerden devam ettik.
Kendisi ceketinin mendil cebinden benim için özel olarak sakladığı. Kalemi çıkardı ve "senin alamayacağını hissettiğimden sana bir tane günün anısı olarak sakladım, buyur" dedi. Kalem, kitaplığımın en özel köşesinde günün anısı olarak durmaktadır. Bu sohbetimizde "niçin babanızın hayatını yazmıyorsunuz" diye sordum. Bana, "ben yazmam, yazarsam gerçekleri yazacağım, eleştirmenlere veya sevmeyen kimseler babasını methediyor derler.
Bundan dolayı başkaları yazsın hataları ise Orhan Veli’nin dediği gibi tarihçiler bulsunlar ama gerçekten yazmak isteyip bana danışana her zaman yardım eder, belge ile bilgilerimi sunarım" dedi.
Hocamın affına sığınarak dolu dolu yaşadığım bu mutlu dört günü sizlerle birazcık paylaşmak istedim. Ruhu şad mekânı cennet olsun.
YAZARIN DİĞER YAZILARI