Geçtiğimiz günlerde Aydın Büyükşehir Belediyesi’ne ait Turistik Park’a gidip oturdum.
Biliyorsunuz orada çay 5 lira.
Zenginim diye 5 liralık çaya 20 lira verecek kadar enayi değilim çok şükür.
Çay almak için beklerken yaşlı bir amca geldi ve üç bardak çay aldı.
Geçti bir masaya tek başına oturdu.
Üç bardak çayı masaya dizdi, her birine özenle şekerini attı ve tek tek karıştırdı.
Üç bardak çayı da sırayla kendisi içti.
“Bu nasıl bir yalnızlık” diye düşündüm.
Kim bilir ne yaşanmışlıkları, nasıl bir hayat öyküsü vardı.
Üç bardak çayı vardı, belki de her bardağı şimdi yanında olmayan bir sevdiği için içmişti.
“İnşallah böyle yalnız kalmam” diye dua ettim.
*
Son zamanlarda eski günlerden çok bahseder olduğumu fark ettim.
İnsan eskiyi anmaya başladıkça yaşlandığını hissedermiş.
Şöyle bir düşündüm “Ne vardı, ne yoktu? Nasıl bir hayatım oldu?”
*
Zengin ve yakışıklı bir aristokrat olsam da ben de eski Türkiye’de büyüdüm sonuçta.
Ne kadar zengin olsanız da, dönemin şartları gereği yokluk çekiliyordu.
Mesela muz yemek isterdik, paramız da vardı ama muz yoktu.
*
Evet, yokluk vardı ama açlık yoktu.
Ülkenin çoğu fakirdi ama mutluydu.
Ahlak vardı, utanma vardı, insanlık modaydı.
Kimse kimseye hor bakmaz, tok açın halinden anlardı.
*
Doğalgazlı, yerden ısıtmalı evlerimiz yoktu.
Gürül gürül yanan sobalı evlerimiz vardı.
Sobanın kovasını değiştirmek çok büyük eziyetti.
O işi de genelde kardeşime kitlerdim.
*
İnternet yoktu, telefon yoktu.
Arkadaşlarımızla yüz yüze iletişim kurardık.
Buluşma yerini ve saatini bir gün önceden konuşur, anlaşırdık.
Geç kalırsa ağaç olurduk, çünkü zırt pırt arayıp “Nerede kaldın?” diye soramazdık.
*
Bakın şimdiki çocuklarda hiç ‘sümük’ yok.
Bizim zamanımızda sümük çok sıradan bi şeydi.
Mesela 23 Nisan’da şiir okurken burnumuzdaki sümük, şiirdeki haykırışa göre şişip inerdi.
Şiiri ne kadar coşkulu okuduğumuz resmen sümüğümüzün baloncuğundan belli olurdu.
*
Mesela eskiden her Türk ‘asker’ doğardı.
Şimdi Analist, Ortadoğu Uzmanı, Uluslararası İlişkiler Uzmanı, Stratejist, Jeolog, Deprem Uzmanı veya Ekonomist olarak doğuyor.
*
Eskiden birçok şeye ulaşmak zordu, yokluk vardı, zorluk vardı, acılar vardı.
Lakin şimdiki gibi alışmışlık, duygusuzluk ve acımasızlık yoktu.
*
Zengin ve aristokrat bir ailede büyüdüm diye hiç çalışmadım zannetmeyin.
Eskiden hayatın zorluklarını öğrenelim diye babalarımız yaz tatilinde çalıştırırdı.
Mesela ilkokul birinci sınıfı bitirdiğim sene yaz tatilinde babam önüme bir boya sandığı, bir de simit tepsisi koymuştu.
Ayakkabı boyamanın bana göre olmadığına kanaat getirip, simit satmıştım.
Çocuktum, simit sattım yine satarım ama vatanı satmadım yine satmam.
*
Şimdi vatanın her karış toprağı birilerine satılır olmuş.
Mesela Aydın’da devlete ait PTT arazisi el altından satılmış.
Bu işlerden sorumlu olan da “Benim haberim yok” diyerek sorumluları Allah’a havale etmiş.
*
Biz eskiden şeytanlık yapmaya çalışanı taşlardık.
Şeytanlık yapmaya çalışan utanır giderdi.
Devir değişti, şeytanlık yapanlar da arsızlaştı artık onlar Allah’ın adını anarak bizi taşlıyor.
GÜNÜN SÖZÜ
“..bütün yılanlar yerde sürünmez, bazıları yanımızda yürür..”
GÜNÜN TESPİTİ
“..padişahın köpeği, padişahtan daha tehlikelidir.. çünkü padişah ısırmaz ama köpeği ısırabilir..”
BEN
“..bana yanlış yapmadan önce, bir daha asla bana ihtiyacınız olmayacağından emin olun..”
KADINLAR&ERKEKLER
“..‘parası varsa tamam’ diyen kadınlar, ‘nefes alsın yeter’ diyen erkeklere layıktır..”