USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
Gündem

Nazilli, Dr. Ulaş Acar'a yeniden kavuştu

Nazilli, Dr. Ulaş Acar'a yeniden kavuştu

Nazilli, Dr. Ulaş Acar'a yeniden kavuştu
20-10-2022 11:53
Ses Gazetesi / Röportaj (Mine Mulcar)  - Nazilli'nin tanınan ve sevilen hekimlerinden, Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doktor Ulaş Acar, 15 yıllık Nazilli Devlet Hastanesi serüveninin ardından açtığı yeni kliniği ile hastalarını kabul ediyor. Nazilli Lisesi’nden 1993 yılında mezun olduktan sonra 2000 yılında Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirerek tıp doktoru unvanını alan Ulaş Acar, 1 yıl Bolu Karacasu Sağlık Ocağı’nda pratisyen hekim olarak çalışmış, 2002-2008 yılları arasında ise Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Ortopedi ve Travmatoloji ABD’da uzmanlık eğitimini tamamlamış. 2008-2022 tarihleri arasında Nazilli Devlet Hastanesi’nde görev yapan Acar, bu süreçte birçok ulusal ve uluslararası kongre, eğitim ve seminer programlarına katılarak dikkatleri çekmişti. Nazilli’nin başarılı ortopedi doktorları arasında yer alan Ulaş Acar’ı yeni kliğinde ziyaret edip, sizin adınıza merak edilen soruları sordum. Ulaş hocamın Nazilli Devlet Hastanesi’nden ayrılışı başta hastane personeli olmak üzere sevenlerinizi fazlasıyla üzmüştü. Şimdi kliniğinin açılışıyla da yeniden kendilerine kavuşmuş olduk. Ulaş Hocam, sizinle daha önce ileri yaşta ortopedi cerrahisi üzerine röportaj yapmıştık. Farklı bir ortamda yeni bir röportajı daha okurlarıma katacak olmaktan mutluyum. Öncelikle bunun için teşekkür ederim. Mine Mulcar: Ortopedi bölümü hastanelerin en çok hasta gören branşlarının başında geliyor. Nazilli’nin uzun yaşam merkezi olmasıyla da ilişkili olarak ortopedinin ileri yaş hasta sayısı oldukça fazlaydı. Hastaneye başvuran ortopedi hastalarının hemen hemen hepsi sizi çok seviyorlar ve size çok bağlılar. Böylesine ilgi gören bir hekimken hastaneden ayrılıp kendi kliniğinizi açma nedenlerinizden bahseder misiniz? Dr. Ulaş Acar: Nazilli Devlet Hastanesi’ndeki 15 yılımı, son gününe kadar çok yoğun bir tempoda çalışarak tamamladım. Ortopedik rahatsızlıklar açısından bölge insanı ve hastalarımla aramızda ciddi bir sevgi ve güven ortamı oluştu. Binlerce ameliyat, on binlerce muayene, nöbetler, acil travmalar. Öncelikle bu süreçte birlikte alın teri döktüğüm ekip arkadaşlarıma ve tüm hastalarıma çok teşekkür ederim. Konfüçyüs ‘Sevdiğin işi meslek edinirsen hayatta bir gün dahi olsa çalışmış olmazsın.’ demiş. Edison ise ‘hayatta bir gün bile çalışmadım. Hepsi keyiften ibaretti.’ demiş. Ben de kendimi bu yüzden çok şanslı buluyorum. Aşkla icra ettiğim bir mesleğe sahibim. Yakından tanıyanlar bilirler; kendimi en mutlu, huzurlu hissettiğim yerlerin başındadır ameliyathane. Dolayısıyla işimi yapmak beni yormaz. Son dönemlerde teknik altyapı açısından çok güzel kamu hastaneleri yapıldı. Nazilli Devlet Hastanesi de bunlardan birisi. Ancak hemen hepimizin yaşayıp, gördüğü üzere sağlık sisteminde ciddi bir strateji sorunu var. Sağlık hizmetlerinin verimli sunumunda tüm dünyada kabul gören yöntem; hizmetin uygun basamakta verilmesi yani güvenilir bir sevk zincirinin tesis edilmesidir. Sağlığın temeli olan koruyucu sağlık hizmetleri ve birinci basamak çok sağlam olmalı. Yeterli laboratuvar, görüntüleme gereçleri ve nitelikli personel sağlanmalı. Bizdeki işleyiş şu an tamamen farklı. Kimliği olan her yurttaş istediği basamağa ulaşabiliyor. Bu kulağa harika gelse de yaşanan; randevu bulamama, sağlıkta şiddet, hasta memnuniyetsizliği, tıbbi hatalar, sağlık çalışanlarındaki tükenmişlik hali gibi tüm sorunların ana nedeni. Oluşan kontrolsüz ‘hasta’ talebi, gerçekten bize ihtiyacı olan hastalara ayırdığımız süreyi beş dakikaya indiriyor. Gelişmiş ülkelerin hiçbirinde bir uzman doktor günde 100 hasta görmez. Bize gelen hastaların ancak yüzde yirmisi uzmana ihtiyacı olan kişiler. O seksen kişi, yirmi hastanın bir nevi hakkına tecavüz etmiş oluyor. Sistemi maddi ve manevi olarak yıpratıyor. Ülkemizde son bir yılda acil servislere başvuru sayısı 130 milyon. Nüfusumuzun neredeyse iki katı. Bu sürdürülebilir ve açıklanabilir bir tablo değil. Çocuğumun boyu bu yıl uzamadı diye acile gelenler var. Bana bacağı kopan bir hasta geldiğinde tedavisini severek yaparım. Bunun için yetiştirildim. Ama yeni aldığı ayakkabısı vuran ‘hasta’ geldiğinde bu beni yıpratır ki yıprandım. Ayakkabısı vuranın memnun, kendisine beş dakika ayrılan gerçek hastanın ve hekimlerin mutsuz olduğu bir kaos ortamı var. Toplumsal olarak üzerime düşeni her zaman yapmaya çalışan bir hekim olarak çözüm konusunda fazla yol aldığımızı söyleyemem. İstifa edip, oyunun dışına çıkmak bireysel bir itiraz belki ama çözümün bir parçası olmak adına güzel. Bundan böyle bahsettiğim gergin ve yıpratıcı atmosferden sıyrılıp, bana ulaşabilen, şifa arayan hastalarıma modern rahat bir ortamda, olması gerektiği gibi bol zaman ayırarak hizmet vermek için bu kliniği kurdum. Dışardaki fırtınanın aksine hepimiz için bir nevi huzur adası olsun istedim. -Hastalarınızı kendi özel kliniğinizde sağlıklarına kavuşturmak ile aynını hastanede yapmak arasında ne gibi farklardan bahsedebiliriz? Kliniğiniz çerçevesinde hastalarınız için hangi tedavi çeşitlerini uyguluyorsunuz? Başta hem kendi hayatım hem de hastalarımın sağlığına dair bir şeyleri düzeltme, güzelleştirme umudum arttı. İnsanları sağlığına kavuşturmanın verdiği manevi haz her ortamda benzer olmakla birlikte farklılaşan şeyler oldu elbette. Örneğin artık acil servislerde hasta göremiyorum. Kamuda çalışırken trafik kazası geçiren bir hastayı acil serviste karşılamak, o an müdahale etmek, ameliyatını yaparak ayağa kaldırmak farklı bir mesleki tatmin sağlıyordu. Benzer duyguları Hakkâri Asker Hastanesi’nde vatani görevim sırasında, çatışmalarda yaralanan askerlerimizi tedavi ederken de çok yoğun bir şekilde tatmıştım. Şimdi ise ilk müdahaleleri yapıldıktan bir iki gün sonra bana ulaşan bu tür travma hastalarım oluyor ama acil servisin o atmosferinde, zor durumda kalan insanları rahatlatmak, umut vermek, pozitif enerji aktarmak çok farklı ve bunu özlüyorum. Kliniğimde çalışmanın en büyük avantajı ise; birkaç dakikalık zaman diliminde tanı koyup, tedavi uygulama mecburiyetinin verdiği yıpratıcı gerilimi yaşamamam. Hastalarımla geniş bir zaman diliminde buluşmak, sakin bir ortamda mesleğimi icra etmek daha önce hiç yaşamadığım müthiş bir konfor alanı sundu bana. Burada da eskiden olduğu gibi ortopedi ve travmatoloji alanına giren hastalıklar ile ilgili hizmet vermeye devam ediyorum. Çocuk ortopedisi, travma sonrası oluşan bağ yaralanmaları, kırıklar, çıkıklar, spor sakatlanmaları ayrıca diz ve kalça protez cerrahisi, sinir sıkışmaları, el ve ayak cerrahisi gibi hastalıkların tedavilerini yapıyorum. Bölgemiz uzun yaşam merkezi. Yaşam uzadıkça kemik erimesine bağlı kırıklar ve özellikle eklem kireçlenmeleri artıyor. Tedavide cerrahi seçeneklerin yanında, giderek popülerliği artan eklem içi sıvı enjeksiyonları, PRP ve kök hücre gibi ameliyat dışı tedavileri de uyguluyorum. Cerrahi dışı bu alternatif tedavi yöntemlerine toplumda çok talep olduğu ancak konunun biraz yanlış algılandığı kanaatindeyim. Eklem kireçlenmelerinin belirli evreleri var. Evreleri iyi saptayıp, ona uygun en etkili tedavi yöntemini belirlemek gerekir. Son evreye gelmiş bazı hastalar duyduğu bu tedavi yöntemlerini umutla bizlerden talep edebiliyorlar. Bu hastaların eklemine kök hücre veya sıvı yapmak tıbben bir kazanım getirmesinden ziyade gereksiz bir ekonomik kayıp oluşturuyor. Ancak erken ya da orta evre rahatsızlığı olan hastalarda, bu tedavilerin birçok bilimsel veri ile desteklenmiş faydaları var. - Siz hastanemizde en çok ameliyat yapan doktorlarımızdan biriydiniz. Bu konuda halkın güvenini fazlasıyla kazanmış bir doktorsunuz. Kliniğinize başvuran hastalarınız ameliyat gerektiren tedavilerinde nasıl bir yol izliyorsunuz? Adnan Menderes Üniversitesi’ndeki çalışma dönemini de sayarsak 20 yıldır bölgemizde on binlerce ameliyat gerçekleştirdim. Bunun bana en büyük getirisi halkın güvenini kazanmak oldu. Edindiğim mesleki tecrübelerimi yine bu bölgede sürdürmek mutluluk verici. Cerrahi tedavi gereken hastalarımızın ameliyatları için Aydın il sınırlarında bulunan bazı özel hastanelere birkaç günlüğüne konuk oluyoruz. Ameliyatın ağır olması, yoğun bakım gerektirebilmesi, yatış süresinin uzunluğuna göre en uygun hastaneyi tespit ediyoruz. Ciddi travması olan ve benden tedavi talebi olan hastalarımızı ambulansla yine uygun olan bir hastaneye nakledip ameliyatını yapıyoruz. Taburculuk sonrası dikiş, pansuman ve diğer kontrollerimizin tamamına yine Nazilli’de kliniğimizde devam ediyoruz. Hocam, takipçilerim ve SES Gazetesi okurları için ortopedi ve travmatolojide en sık karşılaştığınız teşhisten ve bu teşhisi alan hastaların sağlıklarına kavuşma süreçlerinden bahsedip bizi aydınlatır mısınız? Nazilli, Akdeniz tarzı beslenme ve zeytinyağı tüketiminin bol olmasına bağlı ‘uzun yaşam şehri’ unvanını hak etmiş bir merkez. Daha önceki söyleşimizde ileri yaşta görülen kemik erimesine ikincil kalça kırığı tedavisini konuşmuştuk. Yaygın olarak karşılaştığımız diğer bir ortopedik rahatsızlık da gonartroz yani diz eklemi kireçlenmesi. Bu hastalık birdenbire başlamıyor. Süreğen bir seyir izliyor. Erken ve orta evrelerde tespit ettiğimiz hastalarımız için bazı diz egzersizleri veriyor, hastalarımızdan ideal kilo değerlerine ulaşmalarını istiyoruz. Günlük hayatta pek çok kez yaptığımız merdiven, yokuş çıkıp inme gibi uzun vadede dizlerimize zararlı olabilecek bazı hareketlerin kısıtlanması, çeşitli ağrı kesici tabletler, diz içi hyaluronik asit, kolajen, PRP, kök hücre benzeri tedavi yöntemlerini uyguluyoruz. Amacımız ilerleyici karakterdeki bu hastalığı yavaşlatmak veya durdurmak. İleri evredeki hastalarımız için cerrahi tedavi seçeneklerimizi değerlendiriyoruz. Daha genç hastalarda uygunsa kemik düzeltme ameliyatları ya da diz protezi ameliyatı yapıyoruz. Diz ve kalça protezi cerrahisi dünyada hasta memnuniyeti en yüksek ameliyatların başında geliyor. Yaşam demek hareket demek. Hareketsizliğin diyabet ve kalp damar hastalıkları riskini arttırdığını dolayısıyla yaşam süresini azalttığını biliyoruz. Protez cerrahisi seçilmiş hastalara tecrübeli ellerde yapıldığında çok yüz güldürücü sonuçları olan, bu sebeple ev içinde hapis hayatı yaşayanlara özgürlüğü yeniden kazandıran başarılı tedavilerdir. Hocam, isminiz ile birleşen logonuzu çok beğendim. İlk bakışta herkesin bildiği hayat ağacı deseni sandım. Ancak yakından bakınca hiç de öyle değil. Özel anlamı var mı? Fransız Nicholas Andry çocuk kemiklerindeki şekil bozukluklarının önlenmesi ve düzeltilmesi ile ilgileniyordu. 1741’ de yazdığı “Ortopedi” kitabında düşüncelerini ifade etmek için kazığa bağlanan fidan sembolünü kullandı. Ortopedinin sembolü hala bu ağaçtır ve Andry Ağacı olarak bilinir. Dünyanın en estetik ve mucizevi ağacı bence Zeytin. Logomda Ege’nin yerel sembolü ile ortopedinin evrensel sembolünü harmanlamak istedim. Hocam yine çok güzel ve çok verimli bir sohbet oldu. Hastalarınızın yeni çalışma düzeninizi merak ediyorlardı. Bu röportajla birçok insana hem sizden haber ulaştırdık. Hem de sağlık sorunları ile ilgili merak ettikleri sorulara cevap vermiş olduk. Evet, internetten ya da TV programlarından hastalıklar ve tedavileri hakkında fikir sahibi olabiliyorlar. Fakat şuana kadar yaptığım röportajlardan aldığım geri dönüşlerin hepsinde okurlarımdan şunu duydum: "Doktorum, tamda benim rahatsızlıklarımı anlatmış. Kaç yıllık doktorum benim. Gitmiş muayene olmuşum gibi hissettim. Sanki uzun uzun sohbet etmişim gibi hissettim" yazıyorlar. Bunu duymaktan büyük keyif alıyorum. Sizde benimle birlikte Nazilli ve civar bölgelerindeki hastalarımıza ulaşıp bu amaca hizmet ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Kliniğiniz çok şık ve çok modern, özenilmiş her alan düşünülerek yapılmış. Kliniğiniz ve yeni çalışma düzeniniz hayırlı olsun.  
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ÇOK OKUNANLAR
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
ANKET TÜMÜ
ARŞİV ARAMA
E-GAZETE TÜMÜ
PUAN DURUMU TÜMÜ
GÜNÜN KARİKATÜRÜ TÜMÜ